Paylaş
Ocak ayının sonundayız, beklenen kış hala kendini göstermedi. Kuraklık kapıda, yaklaşık iki aydır şehrimiz yer altı sularından besleniyor. Barajlar tükeniyor. Kuraklık gerçekten bizi zorlayacak gibi görünüyor. Devletimiz biryandan tedbirler alıyor, barajlar yapılıyor, su tasarrufu tavsiye ediliyor. Lakin kaçınılmaz sona doğru hızla yol aldığımız da bir gerçek.
Allahu Teala bize israf etmemeyi emrediyor. İsraf edenleri sevmediğini de beyan buyuruyor. “Yiyin, için fakat israf etmeyin. Çünkü Allah israf edenleri sevmez.” (Araf, 31) Bizler ise önümüze serilen bunca nimetin kadrini bilmeden saçıp savuruyoruz. Çocukluğumuzda cam kavanozlarda satılan ve hastalara ikram etmek için tane ile alınan elmalar kasalarla çöpe dökülmektedir. Yalnız elma mı? Her gün her an elimizin altında olan birçok nimet günün sonunda çöpe dökülmektedir. Evlerimiz kullanmadığımız, buna rağmen bir fakire veremediğimiz eşyalar ile doludur. Zaruri ihtiyaç gibi görüp yeni yeni borçlanmalarla kendimizi zora soktuğumuz nice eşya var ki, senede bir defa bile kullanmaya ihtiyaç duymuyoruz.
Eskiden terziler yalnızca yeni kumaşlardan elbise dikmezlerdi. Bazen yüzü eskiyen ceketleri ters çevirir, kullanım ömrünü uzatırlardı. O ceketleri giyenler de, yine bu milletin şerefli evlatlarıydı.
Harama bulaşmaktan şiddetle sakınan ecdadımız, kazandıkları helal kazançlarını Allah’ın yardımı ile en lüzumlu ihtiyaçlarına sarf ederler, bir köşeye ayırdıkları ihtiyat akçeleriyle de dar günler için hazırlık yaparlardı. Alın terlerinin karşılığı dahi olsa, helal kazançlarını harcarken bile büyük bir dikkat gösterirle, hesabını verememekten korkarlardı. Çünkü onlar, sahibi bulunduğumuz her şeyden sorulacağımızı da çok iyi biliyorlardı.
“Nihayet o gün nimetlerden elbette sorguya çekileceksiniz.” (Tekasür, 8)
Helal ekmeğini dahi saçıp savurmaktan bu kadar korkan aziz ecdadın torunları neden bu kadar dağıldılar, biliyor musunuz? Helale rağbet edenimiz kalmadı, bu birinci sebep. İkinci sebep te, zekatı unuttuk. Faiz içimize o kadar işledi ki, ticaretimiz tamamen faiz üzerine kuruldu. Eskiden alış verişin caiz olup olmadığını merak eden babaların evlatları, kazançlarının helalden mi yoksa haramdan mı olduğunu hiç merak etmez oldular. Peygamberimiz (SAV) de öyle buyuruyor ya; “Öyle bir zaman gelecek ki, kişi malını helalden mi yoksa haramdan mı kazandığına aldırış etmeyecektir.” (Hadis-i Şerif)
Şimdi haram helal demeden, nereden gelirse gelsin diyen Müslümanlar, paylaşmayı da unutmuş görünüyorlar. Zekat mükellefiyeti adeta yeryüzünden kalkmış gibi görünüyor. Zekat dediğinizde ceplerindeki bozuk paralara bile kıyamayanlar, aslında kazançlarına dikkat etmediklerinden paylaşma duygusunu yitiren insanlardır.
Suriye ve dahi dünyanın dört bir yanında başlarını sokacak bir evleri bulunmayan masumlar çadır kentlerde kışta kıyamette bizi Allah’a şikayet ediyorlarsa iflah olmamız mümkün değildir. Onun için önce haram lokmaya geçit vermemeli. Helalden kazandığımız imkanlarımızı da kardeşlerimizle paylaşmalıyız. Zekatımızı bihakkın yerine ulaştırmalıyız. O zaman mevsimler güzelleşir, hastalıklar azalır, kötülük yeryüzünden kalkar.
Yok eğer, haram para size keyif veriyorsa adı konulmamış belalara, anarşiye, hastalıklara hazır olmalısınız. Çünkü mazlumların bedduaları ile Allah arasında perde yoktur. Ve haramla beslenen vücutlar ateşe müstehaktırlar.